Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York Times’ta kaleme aldığı makale şu biçimde;
Amerika Birleşik Devletleri Lideri Donald Trump, Suriye’den çekilme kararı alarak gerçek bir adım attı. Lakin ABD’nin, memleketler arası toplumun ve Suriye halkının çıkarlarının korunabilmesi için çekilmenin dikkatlice planlanması ve hakikat ortaklarla işbirliği içerisinde hayata geçirilmesi gerekmektedir. NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olan Türkiye, bu misyonu yerine getirme gücü ve kararlılığı olan tek ülke pozisyonundadır.
Türkiye, 2016 yılında Suriye’deki DEAŞ tehdidiyle çaba etmek için muharip kara ögelerini alana süren birinci ülke oldu. Düzenlediğimiz harekâtla örgütün NATO sonlarına erişimini ortadan kaldırdık; Türkiye ve Avrupa’da terör akınları düzenleme kabiliyetlerine önemli ziyan verdik.
Uluslararası koalisyon, Rakka ve Musul’a düzenlediği operasyonlarda sivil kayıpları büsbütün yahut çoğunlukla gözardı eden hava hücumlarına dayanan bir yol izlemişti. Bunun tersine Türk askeri ve Özgür Suriye Ordusu’na bağlı savaşçılar, DEAŞ terör örgütünün kalelerinden biri olan El Bab’da mesken konut dolaşarak teröristleri bölgeden çıkardı.
Bu yaklaşımımız kentin altyapısını büyük ölçüde korurken, hayatın birkaç gün içerisinde olağana dönmesini mümkün kıldı. Bugün çocuklar okullarına gidiyor, Türkiye’nin kurduğu bir hastanede hastalar tedavi oluyor ve bölgede hayata geçirilen yeni projeler sayesinde istihdam imkanları artırılarak lokal iktisat canlandırılıyor. Esasen terörün ilacı, işte bu istikrar ortamıdır.
Türk milleti, şiddete varan aşırıcılık tehdidini uygun tanıdığı için Türkiye Cumhuriyeti olarak DEAŞ ve Suriye’deki öbür terör örgütleriyle uğraş konusunda kesin bir kararlılık içerisindeyiz. Gerçekten başbakanlık vazifesine geldiğim 2003 yılında, El Kural terör örgütü tarafından düzenlenen koordineli taarruzlarda çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetmişti.
Daha yakın geçmişte, DEAŞ terör örgütü üyeleri, vatandaşlarımızı, hayat usulümüzü ve medeniyetimizin temsil ettiği kapsayıcı, kuşatıcı ve ölçülü dünya görüşünü gaye aldı. Birkaç yıl evvel bu terör örgütü şahsımdan ‘tağut’ diye bahsetti. Biz tıpkı dehşeti, teröristler Suriye ve Irak’ta kendilerini maksat aldığı vakit Türkiye’ye sığınan binlerce Hıristiyan ve Yezidi’nin gözlerinde gördük.
Bu vesileyle bir sefer daha söz etmek istiyorum: Zafer asla teröristlerin olmayacak. Türkiye hem kendi güvenliği hem de milletlerarası toplumun düzgünlüğü için atması gereken tüm adımları atmaya devam edecek.
DEAŞ terör örgütü, askeri manada Suriye’de mağlubiyete uğramıştır. Lakin kimi dış güçlerin, örgütün kalıntılarını mazeret ederek Suriye’nin iç işlerine karışması ihtimalinden derin tasa duyuyoruz.
Teröristlere karşı elde edilen askeri muvaffakiyet, lakin bir birinci adım olarak görülmelidir. DEAŞ terör örgütünün doğduğu yer olan Irak’tan alınması gereken ders, vaktinden evvel ilan edilen zaferlerin ve bunların neden olduğu sorumsuzca davranışların çözdüklerinden daha büyük problemler yaratacağıdır. Milletlerarası toplum, bugün birebir yanılgıyı tekrarlama lüksüne sahip değildir.
Türkiye olarak radikalleşmenin temelinde yatan sebepleri ortadan kaldıracak kapsamlı bir stratejiyi hayata geçirmek istiyoruz. Suriye halkının kendilerini yöneticilerden kopuk hissetmemesini, mahallî halkın mağduriyetlerinin terör örgütleri tarafından suistimal edilmemesini ve herkesin istikrarlı bir geleceğe inanmasını sağlamak dileğindeyiz.
Atılması gereken birinci adım, Suriye toplumunun tüm kısımlarından savaşçıları kapsayan bir istikrar gücü kurulmasıdır. Fakat tüm kısımları bir ortaya getiren bir yapı, Suriye vatandaşlarının tamamına hizmet ederek, ülkenin çeşitli kısımlarına tertip ve asayiş getirebilecektir. Bu vesileyle bizim Suriye Kürtleriyle rastgele bir sıkıntımız olmadığını tabir etmek istiyorum.
Savaş şartlarında birçok genç Suriyelinin seçenekleri olmadığı için Türkiye ve ABD tarafından terör örgütü olarak kabul edilen PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG saflarına katıldığını biliyoruz. İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne nazaran YPG militanları, çocukları silah altına alarak memleketler arası hukuku ihlal etmiştir.
ABD’nin Suriye’den çekilmesi sonrasında derinlemesine bir tahkikat yaparak çocuk savaşçıları yine aileleriyle buluşturacak, terör örgütleriyle teması olmayan tüm savaşçıları yeni kurulacak istikrar gücüne dahil edeceğiz.
Bir öteki önceliğimiz ise tüm bölümlerin kâfi siyasi temsilinin sağlanmasıdır. Türkiye’nin nezaretinde, şu anda YPG yahut DEAŞ terör örgütlerinin denetiminde olan Suriye toprakları, halk tarafından seçimle belirlenen lokal meclisler tarafından yönetim edilecektir. Terör örgütleriyle ilişkisi olmayan herkes, mahallî idarelerde kendi toplumlarını temsil etme hakkına sahip olacaktır.
Suriye’nin kuzeyinde, nüfusunun çoğunluğu Kürt olarak yerlerde kurulacak mahallî meclislerde Kürt toplumunun temsilcileri çoğunluğu oluşturacak; lakin başka tüm kesitlerin adil bir halde siyasi temsil hakkından faydalanmaları sağlanacaktır. Tecrübeli Türk yetkililer, bu meclislere belediye işleri, eğitim, sıhhat ve acil durum hizmetleri üzere alanlarda danışmanlık verecektir.
Türkiye, bu süreçte tüm adımlarını dost ve müttefik ülkelerle işbirliği ve eşgüdüm içerisinde atmak isteğindedir. Cenevre ve Astana süreçlerinin içerisinde bulunan bir ülke olarak hem ABD hem de Rusya’yla eşzamanlı olarak çalışabilen tek paydaş pozisyonunda bulunuyoruz. Bu paydaşlıklar temelinde Suriye’deki sıkıntıyı halledeceğiz.
İslam dini ve dünyanın her yerindeki Müslümanların düşmanı olan DEAŞ terör örgütünü bitirmek ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma etmek için tüm tarafların güç birliği yapmasının vakti gelmiştir. Türkiye, tarihin bu en kritik periyodunda elini taşın altına koymaktadır. Bu süreçte memleketler arası toplumun, destekçimiz olacağına inanıyoruz.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
