Giethoorn, Hollanda’nın Overijssel eyaletinde bir köy. Son yıllarda turistler tarafından keşfedilen ve ziyaret eden turist sayısında büyük bir artış yaşanan bu köy, ismini birinci sefer 1958 yılında çekilen ve Hollanda sinema tarihinin kilometre taşlarından birisi sayılan ‘Fanfare’ isimli sinemadan sonra duyurmuş. Köy büyük bir göl kenarına heyeti. Küçük adalar, göletler ve sazlıklardan oluşuyor. 170’in üzerinde köprü ile birbirine bağlanmış adacıklara ulaşım köprü ve kayıklarla sağlanıyor. İşte tüm bu özellikleri ve harika çiftlik konutlarıyla Giethoorn huzur bulacağınız bir köy.
Nasıl gidilir?
Giethoorn’a araçla, otobüsle yahut Amsterdam merkezden çarçabuk organize edeceğiniz günübirlik cinslerle gidebilirsiniz. Köye giden yollar o kadar keyifli ki 1,5 saatin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Yemyeşil yollar üzerinde yeri geliyor rüzgâr değirmenleri, yeri geliyor minik köy konutları eşlik ediyor seyahatinize. Ana yoldan kıvrılarak girdiğiniz köy yolunda ise otlayan hayvanları, rengârenk doğayı keyifle izlerken bir bakmışsınız Giethoorn’dasınız.
Neler yapılır?
Köyü ayrıntılıca dolaşmak isterseniz kayık alternatifi daha mantıklı olabilir zira yürüyüş yaparken kimi köprüler özel mülke ilişkin olduğundan geçiş yasak oluyor ve birtakım bölgeleri merak ettiğiniz halde gezemiyorsunuz. Kayıkları kiralamak için son saat 16.00. Tipinizi 1 saatte tamamlıyorsunuz ve saat 17.00 sonrasında kanallarda dolaşan kayıklar yalnızca köy sakinlerine ilişkin oluyor. Biz köyü birinci olarak motorlu bir kayıkla gezdik.
Beklediğimin tersine kayığımızı vazifeliler kullanmadı. Bize kısaca nasıl kullanmamız gerektiğini anlattılar ve elimize kolay bir harita verdiler. Biz de biraz şaşkın, biraz gergin fakat hayli meraklı biçimde kayığımızın kenarına sıkı sıkı tutunarak cinsimize başladık. Konutların ortasında ilerledikçe tahminen ortamın verdiği huzurla tahminen de kayıkların birbirine ufak ufak sürtmeleri dışında bir tehlike olmadığını fark ettiğimizden bizdeki gerginlik bitti, keyifli dakikalarımız başladı.
Köy içerisinde dolaşırken kanallar için belirlenmiş kuralların olduğunu fark ettik. Örneğin kanallar içerisinde trafik tek taraflı ilerliyor, geri dönüş yapamıyorsunuz. Geri dönmek için köyün art kısmında yer alan göle bağlanıp köyün dışından dolaşmanız gerekiyor.
Çocuklu aileler için ufak bir not; biz beş yaşındaki oğlumuz Efe ile bu çeşidi yaptık. Rahatsız edici, tehlikeli bir durumla karşılaşmadık. Bilhassa kayıkla gezdiğimiz kısmından büyük keyif aldı, vakit zaman minik direksiyonu köşesinden tutabilmek onu çok memnun etti.
Köyün bir kısmını yürüyüş yaparak gezebilirsiniz
Bahsettiğim üzere köprüler sizi minik adacıklara bağlıyor. Şayet bu adacıklarda tek bir konut var ve burası özel mülk ise o köprünün ortasında ‘özel mülk, giriş yasak’ yazısını görüyorsunuz. Köy içerisinde belirlenen bir yürüyüş rotası var. Onun dışındaki alanlarda dolaşamıyorsunuz maalesef. Köprüleri geçemeseniz de oturduğunuz tahta bir bankta o ‘meşhur kırmızı panjurlu evi’ izlemek bile yetiyor, emin olun. Tabi akıllarda o bilindik cümleler, ‘insanlar bu konutlarda yaşıyor’, ‘insanın burada ömrü uzar’…
Köy içerisindeki otellerde konaklayabilir, restoranlarda keyif yapabilirsiniz
“Burada günübirlik bir çeşit bana yetmez, şu kanalın kenarında yeni güne merhaba demek” istiyorum diyorsanız şayet konaklayabileceğiniz butik oteller de var. Biz bir sonraki tıbbımızda mutlaka bu alternatifi değerlendireceğiz. Kanallar içerisinde çeşidimizi atarken restoranları görmüştük ve öğlen yemeğimizi yiyeceğimiz yeri güç da olsa seçmiştik. O kadar keyifli noktalarda o kadar hoş restoranlar var ki seçim yapmak nitekim sıkıntı.
‘Giethoorn Müzesi’ni gezebilirsiniz
Yıllar öncesindeki çiftlik meskenlerini ve çiftlik hayatının ayrıntılarını inceleyebileceğiniz Giethoorn Müzesi köyün merkezinde yer alıyor. Bu müzede muhakkak tarihlerde minik tertipler yapılıyor, konserler veriliyor. Şanslıysanız bu türlü bir tertibe denk gelebilirsiniz. Masal köy ile söyleyebileceklerim bu kadar, hissettiğim huzuru anlatmaya sözler yetmez. Bir gün yolunuz Amsterdam’a düşerse bu hoş köyü ziyaret etmeyi unutmayın…
