Öncelikle şunu söyleyeyim; turistik yerler yürüyerek gezmek için biraz birbirine uzak. Lakin yaygın kullanılan toplu taşıma araçları ve son yıllarda hayli popülerleşen elektrikli scooterlar ile Paris’i baştan sona keşfetmek çok daha kolay. Çeşidimize en sevdiğim cadde olan Champs Elysees’den başlayalım. Paris’in en canlı, tanınan ve keyifli caddesi burası. Hepsi birbirinden farklı dev mağazalara dalarsanız tüm gün bile bitebilir. Caddenin batı kısmında tarihi anıt Arc de Triomphe’ı (Zafer Takı) kesinlikle görün. Anıtı ardınıza alıp caddeyi aşağıya yanlışsız yürürseniz Concorde Meydanı’nı geçerek, 1667 yılında halka açılan Tuiliers Bahçesi’nde biraz mola verebilirsiniz. Bilhassa bahar aylarında bu bahçe cıvıl cıvıl ve çok keyifli. Paris’in ünlü müzeleri ortasında olan Orangerie Müzesi’ni de bahçenin Concorde’a bakan tarafında bulabilirsiniz.
Bahçenin öteki tarafında ise meşhur Louvre Müzesi var. Müze önündeki kuyrukta beklememek için internetten biletinizi evvelce almanızı tavsiye ederim. Meşhur Mona Lisa tablosundan, Venüs heykeline birçok tarihi anıtı Louvre’da bulabilirsiniz. İçinde kaybolmamak ve yapıtları rahatlıkla bulmak için müzeye özel yazılmış uygulamaları telefonunuza indirebilirsiniz.
Nerede hangi lezzetleri tatmalı?
Paris’te yeşil renklerin, çiçeklerin hâkim olduğu bir öteki bahçe ise Jardin de Luxemburg. Bu bahçenin çabucak alt tarafında vakit geçirmesi en keyifli yerlerden biri olan Saint Germain’e gitmenizi tavsiye ederim. Buradaki güç soru birbirinden hoş ve keyifli olan restoranlardan hangisinde yemek yiyeceğiniz. Birkaç teklif yazıyım, seçim sizin.
Ralph Lauren’in restoranında ambians çok keyifli hem de hamburgerler efsane. Café de Flore ve Les Deux Magot tatlı ve kahve molası için hayli uygun. Fransa’nın meşhur lezzeti olan Café de Paris’i denemek isterseniz kesinlikle Relais de l’entrecôte’a gitmenizi öneririm. Pizza yemek isteyenler için teklifim Margherita restoran. Deniz mahsüllerine gelince; Leon de Bruxelles’in yeri çok başka lakin bir sonraki tipimde kesinlikle uğramak istediğim midyeleriyle meşhur Huitrerie Regis hakkında da epeyce olumlu yorumlar duydum.
Alışveriş yapmak isteyenlerin kesinlikle gitmesi gereken yer Boulevard Haussmann. Lafayette ve Primtemps’ı keyifle gezebilir ve alışverişe doyabilirsiniz. Paris’i ayaklarınızın altında görmek için Primtemps’in çatı katında küçük bir mola vermenizi ve görüntünün tadını çıkartmanızı tavsiye ederim. Dilerseniz restoranına evvelce yer ayırtabilir ya da şanslıysanız kahve için kendinize bir yer bulabilirsiniz.
İçindeki çocuğu özleyenler, cümbüşe, aksiyona doyamayanlar ve ailece keyifli vakit geçirmek isteyenler için seçenekler; Disneyland, Parc d’Asterix ve Jardin d’Acclimatation. Biraz daha küçük çocuklara yönelik olan Jardin d’Acclimatation’un art tarafında harika bir mimariye sahip olan Louis Vuitton müzesini görebilirsiniz. Parc d’Asterix’e ise çok küçük çocuklarla gitmemenizi tavsiye ederim.
Evlilik teklifi edeceklerin adresi
Muhteşem mimari demişken; Paris’in simgesi olan Eyfel Kulesi’ni unutmayalım. Eyfel, sabah güneşi ardına alarak, akşam ise mükemmel ışıklandırmasıyla ziyaretçilerine görsel bir şölen sunuyor. Sıklıkla evlilik tekliflerinin üzerindeki restoranda dayanılmaz görünüme bakarken edildiği bu kuleye merdivenle ya da asansörle çıkmak için bilet alabilirsiniz.
Sacre Couer Bazilikası, ressamlar doruğu sahiden görmeye kıymet yerler. Şayet vaktiniz bolsa yarım gününüzü burada rahatlıkla geçirebilirsiniz. Bazilikaya kadar merdivenleri çıkmak istemiyorsanız, finikülere binmenizi öneririm. Ressamlar doruğunda; sokaklara dağılmış ressamların çizdiği portreleri incelerken kendi portrenizi çizdirirken bulmanız çok olası…
Kendine hayran bırakan bir yapı da Centre Pompidou. Tahminen de borulu bina olarak ismini birçok yerde duymuşsunuzdur. Devir periyot içinde farklı stantların olduğu bu binanın etrafı da hayli keyifli.
Seine Nehri’nin kıyısında yürüyüş yapabilir, üzerinde Bateaux Moches cinsine katılabilir ve tüm turistlerin aşklarını sağlamlaştırdığına inandıkları kilitleri Pont des Arts’a takabilirsiniz. Son olarak müze tutkunları için Musee d’Orsay’ı yazarak yazıma son vermek istiyorum. Paris’te keşfedilecek, Paris ile ilgili yazılacak çok şey var. Birinci gidişiniz olacaksa en az dört gün kalarak bu harika kenti ortada ara sokaklarında kaybolarak gezmenizi öneririm. Paris’e her gidişinizde âşık olacağınıza eminim. Unutmayın, Paris her vakit hoş bir fikir.
