Strasbourg’un şu an üzerinde bulunduğu bölge, Tunç Çağı’ndan bu yana yerleşim yeri olarak kullanılmış. Roma devri boyunca, ‘Argentoratum’ olarak anılan kent, Roma egemenliği altında bulunmadan evvel Germen kabileleriyle çevrili hudut kenti olarak değerli hale gelmiş. Kent Atilla tarafından büsbütün yok edilmiş fakat 496 yılında Tolbiac Savaşı’nın akabinde kalıntılarından doğmuş, ‘Stratiburgum’ olarak tekrar inşa edilen bir kent halini almış.
Gezilecek ve görülecek yerlere geçmeden evvel biraz daha tarihine değinmek istiyorum zira hakikaten ilginç…
1100’lü yıllarda, yükselişe geçen orta sınıfın gücü sayesinde kent süratlice büyüme göstermiş. 1262 yılında, kendilerini uzun bir müddettir en yüksek yetkiyi elinde bulunduran psikoposun denetiminden kurtarmış. Her biri kuzey Avrupa’da ticari bakımdan Strasbourg’u değerli bir merkez haline getiren Gümrük Dairesi ve Ren Irmağı üzerindeki birinci köprünün üretimiyle 14. yüzyıl büyüyen bir zenginlik olarak damgasını vurmuş. Kentin dayanağını kazanmak ismine, birbiri arkasına gelen hükümdarlar, uygulamada kenti imparatorluktan bağımsız kılacak birçok imtiyaz ve gümrük muafiyetleri vermişler. Bu olay kentin 15. yüzyılda kendisini bağımsız bir cumhuriyet olarak ilan etmesiyle sonuçlanmış. 16. yüzyılda kent hem ihtilal fikirlerinin yayılması, hem de kendilerine iltica imkanı sunulan büyük Protestan düşünürlerle birlikte İsveç, Fransız ve İtalyan Protestanların varlığı sayesinde Protestan kültür merkezi haline gelmiş.
Fransa ve Almanya’dan izler
Şehrin siyasi düşüşü 16. yüzyılın sonlarında başlamış ve sonunda 1697 yılında Strasbourg Cumhuriyeti’nin ilhakı Fransa Krallığı’nca onaylanması kentin tarihinde yeni bir sayfa açmış. Fransa’yla olan bağlar, kentin refah seviyesinde ve toplumsal ve kültürel hayatının süratli gelişimine sebep olmuş. 18. ve 19. yüzyıllarında, kentte meydana gelen siyasi olaylar, Fransa’nın geri kalanındakilerle benzerlik taşır: Fransız İhtilali (1792’de daha sonraları ulusal marş olacak La Marseillaise’i birinci kere seslendiren Rouget de l’Isle), Napolyon ve İmparatorluk, Onarım ve son olarak III. Napolyon ve İkinci Fransız İmparatorluğu. Fransa Prusya Savaşı’nda İkinci İmparatorluğun yaşadığı yenilgi, hem Strasbourg, hem de Alzas için genel olarak önemli sonuçlara sebep olmuş. 1870 yılında, bombardımandan altı hafta sonra kent, imparatorluğun yeni bölgesi Alsas-Loren’in başşehri olarak Alman İmparatorluğu topraklarına katılmış. Şimdi 1918’de, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, kent Fransa’yla yine birleşmiştir ki esasen içten içe hiç kopmamış. İkinci Dünya Savaşı, Strasbourg’u şiddetli bir halde sarsmıştır. 1940 yılında Naziler Alzas’ı topraklarına katar. Ağustos ve Eylül 1944 yılı boyunca kentteki müttefik bombardıman, birçok mağdura ve geniş çapta yıkıma yol açmış. Savaş sonrası periyotta, Strasbourg, tarihinin altın çağları boyunca sahip olduğu Avrupa boyutlarını tekrar kazanmış. 1949 yılında, Avrupa Kurulu bölgesi olarak seçilmiş ve 1979 yılından bu yana da Avrupa Parlamentosu’nun merkezi.
Peki nereleri gezmeli, neler yapmalı?
Strasbourg’da yapmanızı tavsiye ettiğim birinci şey ırmakta tekne çeşidi. Tekneler açık ve kapalı olmak üzere ayrılıyor ve biletler katedralin çabucak yanında satılıyor. Havanın yağmurlu olması durumunda yahut serin olması durumunda kapalı tekneleri de seçip tipe katılabilirsiniz. Irmakta su düzeyinin kara modülüyle eşitlenmesi için yapılmış düzenekte durduğunuz vakit tarihi bir sefer daha yaşayacaksınız.
La Petite France bölgesi harika. Kesinlikle oraya yayan yürüyün ve ırmak altındaki kadede içkinizi, kahvenizi yudumlayın. Irmağı, doğayı seyredin, hayran kalacaksınız.
Bisiklet kiralayın bisikletle gezin. Şayet tembelseniz bisikletle cins attıran şahıslar var. Yarım saat yahut bir saat sizleri hem gezdiriyor hem de kent hakkında kısa hoş bilgiler veriyorlar.
Strasbourg Katedralini kesinlikle ziyaret edin. Bilhassa astronomik saat kısmı dikkatinizi çekecek.
Kammerzel Meskeninin büyüleyici mimarisinin içinize kattığı hayranlık hissiyle birlikte kafesinin dış kısmında yahut restoranın iç kısmında bir şeyler tadın. Daha önce rezervasyon yaptırmak gerekiyor.
Kammerzel konutuna gelmeden sağlı, sollu küçük butikler, pastaneler, peynirciler var. Gezdikçe merakınız uyanacak bundan emin olun.
Şehir öğrenci kenti genç nüfus fazla o taraftan kentin dinamizmi sizi etkileyecek.
Tabi ki küçük tren tipini alın derim. Geçtiğiniz her köşe ile ilgili bilgiler edinebiliyorsunuz. Beğendiğiniz yeri de daha sonra detaylı olarak görmeye gittiğinizde, oraya ayağınızı bastığınızda burayı evvelce geçtiğiniz ve sonra da ayak bastığınız için keşif hissiniz coşuyor, memnun oluyorsunuz.
Bourse Meydanı’ndan aşağı inerken sağda çok hoş tipik Alsace adabı yemek yapan kafeler var. Şarap ve bonfile yemeği seviyorsanız tam yeri… Aslında oradan aşağı indiğinizde ırmak kenarına geliyorsunuz. Irmaktan sağa gittiğinizde enfes ahşap beton karışımı ırmakta rengârenk sıralanmış meskenler göreceksiniz. Gözleriniz kamaşacak. Gökkuşağının yeryüzüne yansıdığını düşüneceksiniz.
Avrupa Parlemento binası, insan hakları mahkemesi, çağdaş sanatlar müzesi, Gutenberg Meydanı gezilecek yerleriniz ortasında olsun.
Yeme içme bakımından hiç külfet ve yabancılık çekmeyeceğiniz Strasbourg kenti binlerce yıllık tarihi, ihtişamı ve varlıklı kültürüyle sizi bekliyor.
