Yıllar yılı, Türk seyahat severlere Kenya-Tanzanya-Botswana üzere safari çeşitleri satışı yapılırken, her vakit birinci evvel Güney Afrika tipleri dolar, ikinci üçüncü kümeler da satılıp biterken öteki destinasyonlar hala satmaya çalışırlardı. Bunun sebebini daima merak etmiştim, ne vakit Güney Afrika’ya gittim, işte o vakit daha uygun anladım. Hiç vakit kaybetmeden, beni çok etkileyen bu büyüleyici destinasyon için izlenimlerimi sizinle paylaşmak isterim.
Güney Afrika, Afrika kıtasının Güney bölgesinin yarısından fazlasını kapsayan yüzölçümü ve 55 Milyon nüfusa sahip sıra dışı bir ülke. Sıra dışı diyorum çünkü ülkede lüks ve ihtişama dair pek çok şey görebiliyorken, fakirlik ve gerçek manada yokluğu da deneyimleyebiliyorsunuz. En büyük kenti olan Johannesburg’ta 4,5 milyon insan yaşıyor. Güney Afrika bahsettiğim üzere sıra dışı bir ülke, tam üç başşehre sahip.
Yasama başşehri Cape Town, yürütme başşehri Pretoria ve yargı başşehri ise Bloemfontein… Ülkede yaşayan nüfusun yüzde 80’i Protestan yüklü olmak üzere Hristiyanlardan oluşuyor, yüzde 15 üzere büyük bir oran dine inanmayan kısımken, yüzde 2 oranında da Müslüman azınlık var. Para ünitesi olan Güney Afrika Rand’ının USD karşısında paritesi 14 Rand iken, Euro karşısında 16 Rand’a denk geliyor. Parayı o denli başınıza nazaran her yerde bozduramıyorsunuz. Rehberiniz sizi kentlerde bilindik birtakım bölgelerdeki turistik hediyelikçilere götürüyor ve oralarda yüksek sayılan kurlarda paranızı bozdurabiliyorsunuz.
Güney Afrika’da hava sıcaklıkları nasıl? Ne vakit ziyaret etmeli diyorsanız, aslında Güney Afrika’ya yıl uzunluğu gidebileceğinizi söylemeliyim. En sıcak vakti Ekim-Mart ortası, güney yarım kürede olduklarından biz soğukları yaşarken onlar sıcağı yaşıyorlar. Yıl uzunluğu gidilebilir dedim çünkü Ekim-Mart ortası hava sıcaklığından ötürü safariye çıkıldığında su kenarına gelen hayvanların sayısında önemli oranda artış yaşanıyor böylelikle safariden alınacak keyfi katlayabiliyorsunuz. Havalar soğumaya başladığında ne yapacağız ki dediğinizi duyar üzereyim lakin birbirinden renkli ve eğlenceli şenlikler de havaların serin olduğu mevsimlerde yapılıyor.
Güney Afrika seyahatinizde dikkat etmeniz gereken birtakım şeyler var. Apartheid ismi verilen ırk ayrımcılığı her ne kadar sona ermiş olsa da, siyahi nüfus yıllarca gördükleri zulüm ve dışlanmanın bir sonucu olarak, kentlerdeki nüfuslarını süratle arttırıyor. Bunun bir sonucu olarak kimi kentlerde, kimi mahalleler hatta otobüs ulaşımında tek bir beyazın kullanmadığı ve/veya kullanamadığına şahit olabiliyorsunuz. Bu söylediğim sizi korkutmasın, sonuçta cinsinize başladığınızda ülke ilgili rehberinizin size önereceği tavsiyeleri dinlediğinizde başınıza hiçbir şey gelmeden, Afrika coğrafyasında yapabileceğiniz en keyifli seyahati gerçekleştireceğinize eminim.
Zevkler ve renkler tartışılmaz ancak ben en çok Cape Town’ı beğendim. Cape Town kent cinsinde Parlamento Binası, Company Gardens, Ümit Kalesi, Reibeck Heykeli ve Adderly Caddesi’ni gördüm. Daha çok Müslüman nüfusun ağır olarak yaşadığı, bilhassa son periyotlarda instagramda da sıkça karşımıza çıkan o meşhur rengarenk konutları ile BoKaap bölgesini de çok beğendim. Kent tıbbımızın sonuna gelirken Capetown’ın Water Front bölgesine geldik. Burası Cape Town’ın son derece lüks yat limanı ve tıpkı vakitte lüks restoranlar ile bir de AVM’nin yer aldığı kentin en keyifli yerlerinden biriydi.
Ertesi sabah uyandığımda beni dayanılmaz keyifli bir gün bekliyordu… Cape Town’ın etrafında yer alan kayalıklar ve birbirinden hoş plajlardan oluşan Bantry Bay, Camps Bay ve Clifton isimli efsane semtlerden geçip, tekrar devasa kayalıklardan oluşan süper bir plajı ile Hout Bay’in eşsiz görüntüsünü keşfettik. Akabinde bir tekneye binerek Duiker Kayasına gerçek yol aldık. Kayaların üzerinde siyah hareketli hayvancıklar belirmeye başlamıştı ki, oysaki bu hoş hayvanlar Afrika’nın kürklü foklarıydı, teknemizdeki Japon turistlerin çığlıklarını görmeniz lazımdı.
Tekne tıbbımızın akabinde, granit kaya oluşumları ile ünlenmiş olan Chapmans Peak’ten geçerek, ünlü Portekizli denizci ve kaşif olan Bartolomeu Diaz’ın keşfettiği Cape of Good Hope nam-ı öbür Ümit Burnu’na geldik. Buranın alametifarikasının ise Güney Afrika’nın en güney-batı ucu olan Ümit Burnu tabelasının önünde fotoğraf çektirmek olduğunu anlamış oldum. Buradan finiküler ile dünyanın en yüksek fenerini ziyaret ettik. Akabinde granit kaya oluşumlarının da gözlemlendiği Afrika penguenlerini göreceğimiz Boulders Beach’i keşfettik. Her ne kadar penguenler korunmalı alanda olsalar bile, çok yakınlarına kadar giderek fotoğraflarını çekme bahtınız olabiliyor, hatta bir çok turist özçekim bile yaptı diyebilirim. Bence en büyük bahtımız, penguenlerin yumurtalar üzerinde kuluçkaya yattıkları periyoda denk gelmemizdi, böylelikle sıra dışı bir görselliğe tanıklık etmiş olduk.
Bir öbür gün sabah harika bir Table Mountain görüntüsüne uyandık. Bahtımıza otelimiz Masa Dağı görüntülü idi. Kahvaltının çabucak akabinde, otelimizden görünen o heybetli dağa teleferikle çıkmak üzere yola koyulduk. 1.087 metre yükseklikteki Masa Dağı’na çıkışta cep telefonlarınızı görüntü pozisyonunda tutup, her an hazır beklemesinizi harika bir görsellik sizleri bekliyor olacak. Cape Town’un inanılmaz görüntüsünü seyredip, fotoğrafladıktan sonra tekrar teleferikle aşağı indik. Akabinde, Stellenbosch isminde kısa katlı bembeyaz konutlardan oluşan, üniversite kenti olarak bilinen son derece sevimli bir yere geldik. Birinci izlenimim, keşke burada yaşıyor olsam formundaydı. Gezip gördükçe ve keşfettikçe, bu his içimde daha da fazla alevlendi diyebilirim. Üzülerek Stellenbosch’tan ayrılık, yemyeşil tabiatı ve üzüm bağları ile Franschoek kasabasına geldik ve burayı da çok beğendiğimi söyleyebilirim. Cape Town’da ek bir gününüz daha var ise size tavsiyem Nelson Mandela’nın 27 yıllık mahpus hayatının büyük kısmını geçirdiği hapishaneyi kesinlikle gezin. Robben adasındaki bu hapishaneye bir tekne ile gidiliyor, vardığınızda ise geçmişte burada siyasi hatalı olarak mahpus yatan rehberler eşlik edecek.
Cape Town’dan Johannesburg’a tıp kapsamında 2 saatlik bir uçuşla geçiş yaptık. Varışta, Johannesburg kent merkezine yakın bir bölgede yer alan, bir vakitlerin en meşhur Altın madeni olarak işletilen Altın Madeni’ni ziyaret ettik, yerin metrelerce altına inerek altının ne etaplardan geçerek bulunabildiğini yakından gözlemlemiş oluyorsunuz. Cinsin devamında, Güney Afrika’da yaşayan siyahi kabilelerin ömür hallerini, danslarını, gelenek ve göreneklerini yakından görebileceğiniz Lesedi ismindeki kültürel köyü ziyaret ettik. Cinsin başlangıcında yapılan dans şovlarının akabinde, Zulu-Xhosa-Basotho ve Pedi kabilelerinin mesken ömürlerini, avlanma tecrübelerini, mızrak ve silahlarını, yemek pişirme ve el personelliği üzere hayatlarına dair fikir sahibi olduk.
Ertesi gün Güney Afrika’nın meşhur safari keyfini yaşamak üzere Pilanesberg Ulusal Parkı’nda çeşitli yırtıcı hayvanların habitatını görme talihim oldu. Ulusal parkı ziyaretim esnasında, Big Five olarak tanımlanan; aslan, leopar, fil, buffalo ve gergedanın yanı sıra zebra, antilop, zürafa, impala üzere hayvan tiplerini görme bahtımız oldu. 300’ün üzerinde kuş çeşidinin de ulusal parkta yaşadığını söylemeliyim.
Sun City’de son derece renkli ve kaliteli bir otelde konakladık. Sun City insan eliyle yapılmış, çağdaş ve Güney Afrika’nın ilgi cazibeli bölgelerinden biri. Pilanesberg Ulusal Parkı’na yakın olması nedeniyle ve dalga havuzları, oyun alanları, zipline üzere cümbüşleri nedeniyle turistler tarafından da konaklama için tercih ediliyor. Ayrıyeten küçük aslanları sevebileceğimiz, zürafaları elimizle besleyebileceğimiz bir çiftliği de ziyaret etik. Bu çiftlikte ayrıyeten yabanî hayvanlar için bir hayat alanı da oluşturulmuş, küçük çapta da olsa araçla burada da safariye çıktık. Keyifli bir tecrübe yaşadığımı belirtmeliyim.
Güney Afrika’ya gelecek seyahat severlere tavsiyem, muhakkak Güney Afrika konusunda uzman bir tıp şirketi ile buraya gelin. Rehberlikten gelme bir turizmci olarak efsane olarak isimlendireceğim Gencer Yalçın isminde, daha evvel Güney Afrika’da 11 yıl kadar yaşamış olan son derece kaliteli bir rehber ile ülkeyi gezdiğimden ötürü, her yer bende iz bıraktı. Geçtiğimiz sene Küba’ya son derece ekonomik bir fiyatla gittiğimde hizmetinden şad kaldığım Ejder Turizm’den bu 10 günlük Güney Afrika seyahatimi de 970 Euro’ya satın aldım. Üstelik Qatar Airways üzere konforlu bir havayolu şirketi ile gerçekleşen bu çeşidi, Güney Afrika’yı avucunun içi üzere bilen Gencer Yalçın’la yapınca fazlası ile ülkeyi keşfetmiş oldum. Seyahatlerinizde yalnızca maliyete takılmayın, her acentenin güçlü olduğu bölgeler vardır, bunları araştırıp cins şirketinize de ona nazaran karar verin derim. Keyifle keşfedeceğiniz seyahatleriniz olmasını dilerim.
