Üç günlük sefer için sabah Marmaris’ten palamar çözen katamaran, Bozburun kıyılarını süratle geride bırakırken ufukta Rodos beliriyor. Bir saati beş-on dakika geçen seyahatten sonra teknemiz limana yanaşıyor. Karşımızda, surların akabinde yükselen minarelerle hiç de yabancı gelmeyen bir görüntü var. Ancak limandaki üç yel değirmeni, karşımızdakinin bir Yunan görüntüsü olduğunu hatırlatıyor.
Şehir merkezindeki otelimize bavullarımızı bırakıp kendimizi dışarıya atıyoruz. En yakın kapıdan Rodos Kalesi’nin içine süzülüp 348 yıl evvel Ada’yı ziyaret eden Evliya Çelebi’yi izliyoruz. ‘Kuşgözü safra taşı’ döşeli Şövalyeler Sokağı’ndan üst çıkıyoruz. Taht arbedesinin akabinde St. Jean şövalyelerine sığınan Cem Sultan da bu sokaktaki meskenlerden birinde kısa müddet yaşamış.
Şövalye meskenlerinin ortasından, Çelebi’nin ‘500 adımı’yla, ‘Palace of the Grand Master’dayız; Büyük Üstat Sarayı’nda… Burası saraydan çok kale içinde bir kale görünümünde. Ege’de 213 yıl karar süren Rodos Şövalyeleri’nin idare merkezinde tarihi eserler ve o devirden kesitler sergileniyor. Saraya girişte alınan 10 Euro’luk kombine bilet, yakındaki Arkeoloji Müzesi’ni gezmeye de imkan sağlıyor. Müze binası, şövalyeler devrinde hastane olarak hizmet vermiş.
Dondurmalı ‘frappe’lerle nefeslendikten sonra yolumuz öteki bir vakitle, Osmanlı ile çakışıyor. 390 yıl müddetince Osmanlılar Rodos’a silinmez izler bırakmış. O vakitler ismi Uzun Çarşı olan, şimdiyse ‘Sokratous’ tabelası asılı yolun başında Süleymaniye Camii yer alıyor. İki şerefeli minareye sahip adanın en eski ve büyük mescidinin yalnızca bayramlarda ibadete açıldığını öğreniyoruz. Caminin bir yanında Fethi Paşa Saat Kulesi, öteki yanında Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi var. Kütüphanede 1256 el yazması, 864’ü baskı olmak üzere çok bedelli kitaplar koruma ediliyor.
Hediyelik eşya dükkânları, kafe ve tavernaların sıralandığı çarşıda ilerlerken, Ağa Camii’nin çeşmesinde Türk asıllı bir Rodoslu ile sohbet ediyoruz. “Buralarda nalbantlar, semerciler, marangozlar ve kalaycılar vardı. Babam terziydi, ben marangoz oldum. 1951’den 58’e kadar İstanbul’daydım. Ahh İstanbul…” diyor.
Hipokrat Meydanı’ndaki şadırvanda güvercinlerle kısa bir moladan sonra Pargalı’nın peşine düşüyoruz. ‘Damat, makbul ve maktul’ İbrahim Paşa, 1530’da Mısır’a giderken Rodos’a uğramış, Süleymaniye ve kendi ismini taşıyan mescitlerin üretimini sağlamış. Meydanın yakınındaki İbrahim Paşa Camii öğlen namazlarında ve kandillerde açık. Kale içinde birçok çeşme, şadırvan, mescit, bir hamam ve medrese Osmanlı’yı günümüze taşıyor. Mandraki kıyısında yer alan Murat Reis Külliyesi’nin fotoğraf çekimiyle günü tamamlanıyoruz.
Anthony Quinn Koyu
Rodos tatilinin ikinci gününde deniz, kum ve güneş var. Son anda kiraladığımız için küçük bir arabaya günlük 50 Euro ödüyoruz. Merkezden doğu istikametinde uzanan yolda 10-15 dakika sonra bizi Faliraki kıyısı karşılıyor. Bol yıldızlı oteller, restoranlar ve cümbüş parklarıyla dolu bir tatil merkezi. Aracımızı daha özgün kıyılara sürüyoruz. Kısa mühlet sonra anayoldan ayrılıp kıyıya kıvrılıyoruz. Birinci durağımız yemyeşil tabiatla çevrelenmiş, masmavi bir koy. Çarpıcı bir görüntü…
Ünlü aktör Anthony Quinn de, 1960’ta ‘Navaron’un Topları’ isimli sinemasının çekimi için geldiğinde tıpkı duyguyu yaşamış ki, koy artık onun ismiyle tanınıyor. İki şezlong ve bir şemsiyeye 10 Euro ödeyip gün uzunluğu denizin tadını çıkarmak da mümkün, havlunuzu bir kayanın üstüne atıp çabucak mavi sularla buluşmak da…
Plajların süperstarı
Rota üzerinde Tsampika plajına da şöyle bir uğrayıp bir öteki maksadımız Lindos’a uzanıyoruz. Rodos kent merkezine 50 km. arada bembeyaz konutlarla bezeli Lindos’un zirvesinde antik bir taç göze çarpıyor: Akropolis… Ve bu taca ulaşmak için yüzlerce basamaktan oluşan yokuşu tırmanmak gerekiyor. Eşek sırtında seyahat alternatifi de var! Ancak Akropolis’e ulaştığınızda, yorgunluğa değdiğini görüyorsunuz. Kuşbakışı bir tarafta Lindos plajı, başka yanda Rodos’un ‘süperstarı’ olarak ün yapan St. Paul plajı… Ünlü İtalyan modacı Giorgio Armani’nin ‘Main’ isimli yatı koydan demir alıyor.
Lindos’u panoramik gören Oasis tavernadaki mezelerle Akropolis yorgunluğunu atıp dev bir doğal havuz görünümündeki Saint Paul Plajı’na geçiyoruz. Sığ deniz dolu. Tıpkı saatlerde kumsaldaki şapelde kıyılan nikâhın, mayolu-bikinili yüzlerce şahidi ortasına karışıyoruz.
Son gün Elli Beach’teyiz. Plajda hem Yunan mezelerini atıştırmak, hem de serinlemek mümkün. Keyifli restoranlar yan yana dizilmiş durumda. Önleri plaj. Karşıda ise Türkiye kıyıları uzanıyor.
Nasıl gidilir?
Rodos’a ulaşmanın en kolay yolu Marmaris’ten sabah-akşam yapılan katamaran seferleri. Bilet tarihine nazaran gidiş-dönüş 70 Euro civarında. Tıpkı gün gidiş-dönüş 40 Euro. Dönemde Bodrum ve Fethiye’den de seferler yapılıyor. Havayolu ile ulaşmak için Atina’dan aktarma yapmak gerekiyor. Rodos feribotlarını işleten turizm şirketi, Yunanistan kapı vizesi süreçlerini de yapıyor. Feribot hareket saatine kadar, Yunan tarafından ret cevabı gelmezse yola çıkıyorsunuz. Lakin Rodos’a varışınızda, hudut polisinde bir imtihan daha var. Schengen vizesiyle gitmek daha gerilimsiz olabilir.
Nerede ne yenir?
Deniz eserleri ve Yunan mezeleri öne çıkıyor. Kale içindeki yerler daha turistik. Tavernalar ve müzik sesinin dışarıya taştığı barlar, kale dışındaki bölgede ağırlaşıyor. Leontos Sokak’ta ünlü Tamam Restoran var, kapısında ise kuyruk… Saffron, Kerasma ve Thomas Taverna tıpkı sokakta sıralanıyor. Birçoklarında Türkçe menüler var. Gençlerin adresi ise barlar sokağı olarak da bilinen Orfanidou. Ahtapot, kalamar, midye ve Simi karidesi üzere deniz eserleri 8-15 Euro, Yunan salatası ve kızarmış peynir saganaki 4-10, balıklar 15-25 Euro. Frappe 2-5 Euro. DaVinci’de dondurma yemeyi unutmayın.
